MEKANİK BEL AĞRILARININ OLUŞUMU VE TEDAVİSİ
( İNSANIN ANTROPOLOJİK GELİŞİMİ İLE İLİŞKİSİ )
Darwin Teorisini ilk defa bana öğreten değerli ilk okul
öğretmenim rahmetli
Leman Gürbüzol’un anısına;
Prof.Dr.Veli Lök(*)
Ortopedi Ve Travmatoloji Uzmanı
ÖZET: İnsanların % 80’ i yaşamının bir bölümünde bel ağrısı ile karşılaşır. Bel ağrılarının büyük çoğunluğu, insanın antropolojik gelişimi ile ilgili ” biyomekanik” nedenlerden oluşur. Hastalıklar, nedenlerin ortadan kaldırılması ile tedavi edilir. Antropolojik gelişim esnasında ayakta durmayı öğrenen insan, özellikle bel bölgesinde biyomekaniğin değişmesi sonucunda bazı riskler ile karşılaşmıştır. Önceki dönemlerde yatay durumda olan omurga ve pelvis dikey duruma geçmiştir. Bel bölgesinde hareketliliği oldukça serbest olan omurga, ayakta durmayı takiben, bel bölgesi ekstensor kaslarının aşırı fonksiyonu ile arkada çukurlaşmıştır. Bel çukurluğunun ortaya çıkması ve bunun sonucunda bel arka eklemlerinin sıkışması bu bölgedeki eklemlerde aşınma riskini ortaya çıkarmıştır. Ayağa kalkan insanın becerileri çok artmıştır. Ancak bel bölgesinin bu değişime adaptasyon kazanabilmesi, zaman içinde değişime uğraması gerekmekteydi. Bel bölgesinde ortaya çıkan ağrıların büyük çoğunluğu, evrimsel adaptasyonun gerçekleşemediğinin belirtisidir. Bel bölgesi arka eklemlerinin sıkışmasını azaltan basit egzersizler günlük yaşama sokulabilirse, biyomekanik nedenli bel ağrılarının önlenmesi veya azaltılması mümkün olabilecektir. Bu egzersizler, bel ağrıları başladıktan sonra da tedavinin esasını oluşturur. Bu yazıda, antropolojik değişim sürecinde ortaya çıkan hatalı biyomekanik, bundan oluşan bel ağrıları ve hatalı biyomekaniğin düzeltilmesine yönelik egzersizler ile bel ağrılarının tedavisi üzerinde durulacaktır.
İnsan ayakta duruşunun antropolojisi henüz yeterli araştırılmamış verimli bir bilimsel araştırma alanıdır. İnsan ayakta duruşunun (postür ) gelişmesini araştıran çalışmalar, özellikle bel ve boyundaki mekanik rahatsızlıkların nedenlerinin belirlenmesinde, tedavilerinde ve önlenmesinde yol gösterici olacaktır. Bel ağrılarına neden olan hatalı vücut biyomekaniği düzeltilirse, ağrılar kendiliğinden geçer. Hatalı biyomekanik düzeltilmez ise rahatsızlık sürer gider. Bu hastalar hekime başvurunca, genellikle antienflamatuar ağrı kesici ilaçlar ve kas gevşetici ilaçları içeren bir reçete ile hekimin huzurundan ayrılırlar. Alınan ilaçlar ile hastanın ağrıları azalır, ancak hastalık tedavi olmaz. Biyomekanik bozukluğun düzeltilmesine yönelik egzersizler verilmediği için, ağrılar süreklilik kazanır. Mekanik kaynaklı bel ağrısının, diğerlerinden yani kırık, metastaz, metabolik hastalıklar, doğuştan oluşum bozuklukları ve organ hastalıklarının ağrılarından, dikkatli bir şekilde ayrılması ( ayırıcı tanı ) gerekir. Hastanın anlatımının dikkatle dinlenmesi, dikkatli muayene, uygun laboratuar testleri, radyolojik görüntülemeler ( MRI, BT, RÖ. vs.),sintigrafik inceleme yolu ile mekanik olmayan rahatsızlıkların ortaya çıkarılması kolaydır. Ancak, deneyimli bir ortopedi uzmanı “ mekanik bel ağrısı” tanısını koyarken, iyi klinik muayene yanında dört yönlü bel filmi ile yetinebilir. Yukarıdaki tetkikler, ayırıcı tanı gerektiğinde yapılmalıdır.
__________________________________________________________________________
(*) Serbest Hekim,1416 Sok. No:11Kahramanlar-İzmir,E-mail:velilok@velilok.com
OMURGA BİYOMEKANİĞİ:
Omurga, iki ayak üzerinde duran bir insanın statik destek parçasıdır ve insana hareket fonksiyonu sağlarken omuriliğin ve sinir köklerinin korunmasını da üstlenir. İnsan omurgası, yer çekimine karşı mücadele vererek ayakta durabilmeyi sağlayan ve halen gelişimini sürdüren bir vücut bölümüdür.
İnsanda mevcut olan bel çukurluğu, insan dışındaki primatlarda bulunmamaktadır. İki ayak üzerinde yürüme ( bipedalizm ) günümüzden yaklaşık 4.4 milyon yıl önce başlamıştır. İskelet sisteminin gelişmesini düzenleyen Wolf yasasına göre, bipedalizmin başlaması ile eş zamanda, buna uyan iskelet değişikliklerinin başlaması gerekiyor. Günümüzden bir milyon yıl önce bipedalizme uyan iskelet değişikliklerinin ortaya çıkması, örnek olarak; uyluk kemiğinin cidarının kalınlaştığının ve güçlendiğinin görülmesi, dört ayak yerine iki ayak üzerinde durma sürecine uyumun belirtisidir. Bel ağrılarının oluşumunda etken mekanik değişiklik olan beldeki çukurluğun oluşumu, bu dönemde henüz başlamamıştır. Omurga, sakrum üzerinde çukurluğu bulunmayan, düz bir yapı şeklindedir. Hatta omurganın bütünü, gövde ağırlığını ön ve arka bacaklar üzerine aktarmak için daha uygun bir yapı şekli olan, açıklığı aşağıya bakan hafif bir “C” harfi şekli göstermektedir ( eski yapım kemerli köprüler gibi). Bu durum, gelişmiş bipedalist olan maymunda da halen devam etmektedir. Maymun, ayakta durabilmek için kalça ve dizlerini bükerek, yer çekimine karşı gövdeyi dengelemektedir. Bu durumda ayakta duran ve yürüyen maymunda bel çukurluğu ( lordoz) oluşmamıştır. Zira, kalça ve dizlerin bükülü pozisyonu ve gerektiğinde maymunun uzun kollarını tek veya çift olarak yere temas ettirmesi, ayakta durma dengesini oluşturmada yeterli olmaktadır ( Şekil 1).
İnsanda ise; ayakta durma pozisyonunda, kalça ve dizler tam dik ( ekstansiyon ) durumda bulunduğundan, yer çekimine karşı denge oluşturabilmek için, bel çukurluğu oluşumu zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. İnsanda sırt öne eğriliğinin, diğer omurgalılardaki ve özellikle diğer primatlardaki gibi muhafaza edildiği görülmektedir. Anne rahmindeki çocuğun omurgasının tümü, diğer primatlardaki gibi ”C” şeklindedir. Bu durum, doğumdan sonra da yürüyünceye kadar aynı şekilde devam eder. Boyun ve bel çukurluğunun sonradan oluşması, ayakta durmanın getirdiği evrime bağlı değişimlerle açıklanabilir (Şekil 2 ).
İnsan omurgası üst üste binmiş, her biri ayrı yapı olan omurlardan oluşur. Lomber ( bel ) bölgedeki omurga bölümü, kemik ve kıkırdak parçaların üst üste gelmesi ile oluşan eklemli bir sütundur. Üst üste duran iki omur cismi ve aralarındaki kıkırdak diskin oluşturduğu birime “ ön segment “ denir. Bu bölüm gövdenin yükünü taşır. “Arka segment”te ise, iki eklemden oluşan “arka kolon” bulunmaktadır ( arka eklemler). Ön segment, ağırlık taşımanın yanında, şok obsorbe etme özelliklerine sahiptir. Arka segment ise, ağırlık taşımaya müsait olmayan bir yapıdır ve temel görevi bütünlük oluşturma ve yönlendirmedir ( Şekil 3). Bel çukurluğunun artması ile , “arka segment”in ağırlık taşır duruma geçmesi, eğik olan arka eklem yüzeylerinin kaymasına ve birbiri içine girerek sıkışmasına ve zorlanmasına ( strain) neden olmaktadır. İşte bu durum, bel mekaniğinin bozulması ile ortaya çıkan ve en sık rastlanan ağrının nedenidir. Bu rahatsızlığın tanısında klinik muayene esastır. Ayakta
dururken bel geri bükülmeye zorlandığında ağrı artar. Öne eğilmede ağrı olmayabilir veya varsa azalabilir. Sırt üstü yatarken bükülü dizlerden tutup uyluğu karına doğru yaklaştıracak şekilde kalçaların bükülmesi, belirgin şekilde bel ağrısını ortadan kaldırır. Bu pozisyon arka eklemlerin sıkışmasını azaltarak ağrıyı geçirmektedir. Lumbal strain(bel sıkışması – zorlanması) tanısını koyduran bu pozisyon aynı zamanda korunmayı ve tedaviyi sağlar. Bu egzersiz üzerinde ilerde durulacaktır.
Omurga, yandan incelendiği zaman 3 adet fizyolojik eğriliğin bulunduğu görülür. İnsanın omurgasının bütün dengesi sakrumdan başlar. Hemen sakrumun üzerinde bulunan bel bölgesindeki eğrilik, bel çukurluğu ( lordoz) adını alır. Bunun üstündeki eğrilik sırtta bulunan “sırt çıkıntısı” ( dorsal kifoz )’dır. Dorsal kifoz maymunlarda bulunduğu gibi insanlarda da korunmuştur. Boyun çukurluğu (servical lordoz) en yukardaki fizyolojik eğriliktir. Bu bakımdan bel çukurluğuna benzer. Ayakta durmanın sonucunda oluşmuştur. Bu eğriliklerin, ayakta duran insanda yer çekimine karşı denge oluşturmak üzere, orta çizgiye göre ağırlık dağılımını düzenleme işlevi mevcuttur. Yandan görünüşteki bu üçlü eğrilik ayakta duruş pozisyonunda “postür” olarak isimlendirilir ( Şekil 4).
İnsan postürünün anne rahmindeki gelişiminden itibaren incelenmesinde, postürdeki fizyolojik eğrilerin, adeta evrim sürecindeki değişime benzer şekilde ortaya çıkışı dikkati çekmektedir. Anne rahminde bebeğin omurgasının “C” şekline benzer eğri durumda ve insandan önceki omurgalıların eğrisinin bir benzeri olduğunu yukarıda bahsetmiştik. Doğduktan 6-8 hafta sonra, yer çekimine karşı başını tutmaya başlayan çocuğun boynunda çukurlaşma gelişmeye başlar. Bu, ilk oluşan fizyolojik eğriliktir. Çocuğun çevresini görebilmesi için de gereklidir. Çocuğun ayağa kalkmaya çalışması sürecinde, bel bölgesindeki çukurluk oluşmaya başlar. Bu süreçte belin arka bölgesindeki doğrultucu kaslar aşırı işlev kazanarak yer çekimini yener ve bunun sonucunda bel çukurluğu ortaya çıkar. Bel çukurluğunun, diğer primatlarda bulunmayan fizyolojik bir çukurluk olduğunu ve ayakta durmayı gerçekleştirmeye imkan verdiğini burada tekrar hatırlamalıyız ( Şekil 2 ). Bu bölgenin, evrim sürecinde oluşan, yapısal değişimini henüz tamamlayamamış bir omurga bölümü olduğu var sayılabilir. Bu bölgenin yüklendiği biyomekanik ağır işlevlere karşın, insan omurgasının en zayıf bölümünü oluşturduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Son elli bin yıl içinde insan iskeletinde önemli bir evrimsel değişikliğin olmadığına ilişkin literatür bilgisini göz önüne alırsak, bu bölgedeki evrimin bir çok bin yıllar süreceği ve insanın bu bölgedeki mekanik sağlık sorunları ile uğraşmak zorunda kalacağı anlaşılmaktadır.
Dorsal omurgadaki kifoz eğrisinin diğer primatlarda ve hatta onlardan önceki omurgalılarda benzer şekilde bulunduğu göz önüne alınırsa, dorsal omurga bölgesinin evrimini tamamlama bakımından daha önde olduğu düşünülebilir. Ayakta duran yetişkin bir kişi, yan görüntüde dengeli fizyolojik eğrilikler gösterir. Eğer bir şahıs güç sarf etmeden, yorgunluk vermeyen bir postür ile belirli bir süre ayakta dururken ağrı duymuyorsa ve estetik kabul edilebilecek bir görüntü veriyorsa, omurganın görüntüsü ”iyi postür” olarak kabul edilir. Yan görüntüdeki fizyolojik omurga eğriliklerinin belirli şekilde sapma göstermesi iyi postürü bozar ve rahatsızlık yaratır. Yetişkin bir kişinin postürünü etkileyen birçok faktör vardır. Bunlardan 3 tanesi öncelik taşır:1-Ailevi postürler; 2-yapısal anomaliler. 3-alışkanlığa ve eğitime bağlı postürler. Bu son durumda, kişinin kendisinin eğitimi ve eğitim programlarının düzenlenmesi ile önleyici tedbirler alınabilir. Bu konu üzerinde biraz duralım: Uzun boylu kızlar, çocukluk döneminde daha kısa olmayı isterler ve boylarını kısaltmaya çalışırlar. Buna karşın, kısa boylu kızlar daha uzun boylu gözükecek şekilde ayak parmakları ucunda durmaya çalışırlar. Başlar dik pozisyondadır, göğüs öne doğru çıkıktır ve daha fazla bel çukurluğu ile ayakta dururlar. İri ğöğüslü kızlar utangaçlık gösterirler ve omuzlarını öne doğru alıp göğüslerini içeriye çöktürerek kendilerine doğal olmayan bir görüntü verirler. Çocukluktaki elde edilmiş duruş şekilleri zaman içinde düzeltilmezse devamlılık kazanır. Çocuğun ve ailenin, hatalı duruşu fark edişine kadar, genellikle duruş şekli sabitleşir. Sonraki dönemde hatalı postürü değiştirmek için yapılan gayretler yeterli fayda sağlamaz ve hatalı postür süreklilik kazanır. Bu söylemden, tedavinin gereksiz olduğu anlamı çıkarılmamalıdır. Tedavi ile görüntünün düzeltilmesi kısmen sağlanabilir ve sonraki dönemde ortaya çıkacak ağrılar önlenebilir. Çocukların ve ailelerin eğitimini sağlayarak ilerdeki rahatsızlıkların önlenmesinin önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. İleri yaşta kötü görüntüyü düzeltmek için aşırı egzersizler ve duruş düzeltmeleri, seyrek olmayarak bel ağrılarının artmasına neden olabilmektedir. Egzersizlerin amaca yönelik, basit ve ağrı oluşturmayacak şekilde seçilmesi önemlidir.
Omurgadaki ağrılı durumların büyük çoğunluğu, lumbo sakral açıda bir artmayla ortaya çıkmaktadır. Lumbo – sacral açının artması, belin çukurlaşması şeklinde gözükür. Bütün statik ve postüral bel ağrılarının % 75 i bu bel çukurlaşmasından ( lordoz ) kaynaklanır. Lumbosakral açının belirlenmesinde, ayakta iken çekilen yan grafiden yararlanılır. Bu grafide, sacrumun üst kenarından çizilen çizgi ile, yere paralel (horizontal) tabanın oluşturduğu çizginin kesişmesinden lumbo-sacral açı ( LSA ) elde edilir ( Şekil 5). Lordozun aşırı olduğu durumlarda, lumbo-sacral aralığın üstündeki lomber aralıklarda da azımsanmayacak miktarda lordozu arttıran açısal değişiklikler görülür. Lordozu arttıran ve lomber omurların arka eklemlerini sıkıştıran bu durum, beldeki bütün arka eklemleri sıkıştırarak ağrının bütün bel bölgesini tutmasına neden olur. Dört ayaklılıktan İki ayaklılığa ( bipedal) geçişin belde oluşturduğu biyomekanik zayıf nokta buradadır. İki ayaklılığa geçişin zararlarını gideren antropolojik gelişim ( evrim) henüz tamamlanmamıştır. İnsan varlığının bu eksikliğini hekimler iyice bilmeli, çocukluktan itibaren hatalı hareketlerin günlük yaşamda önlenmesi ve bel çukurluğunu azaltıcı egzersizlerin verilmesi ihmal edilmemelidir. Göze hoş gelen estetik jimnastik yanında, sağlığı koruyan jimnastik programları geliştirilmeli ve okullarda uygulanmalıdır. Mesleki yaşamımda birçok beden eğitimi öğretmenini, bu olumsuz birikimlerin sonucu ortaya çıkan bel ağrıları nedeni ile tedavi etmek zorunda kaldığımı burada belirtmeliyim. Artmış bel çukurlaşmasına bağlı olarak meydana gelen ağrıda, posterior eklem yüzlerinin sıkışması söz konusudur ( Şekil-6 ). Posterior eklem yüzlerinin sıkışması, sinir kökünün basınca uğraması yoluyla da ağrıya neden olabilir ( Şekil 7 ).
HATALI BİYOMEKANİĞİN DÜZELTİLMESİ İLE BEL AĞRISININ ÖNLENMESİ VE TEDAVİSİ
Buraya kadarki anlatımlarımızda hatalı ağrılı postürün, genellikle bel çukurluğu artmasından oluştuğunu gördük. Bel çukurluğunun azaltılmasına yönelik tedavi, hatalı biyomekaniği düzelterek bel ağrısının tedavisini sağlar. “Belin çukurluğunun düzleştirilmesi egzersizleri” tedavinin esasıdır. Bu egzersizler bel çukurluğunu azaltır. Böyle bir tedavinin kronik vakalarda uzun süreceği( 1 yıl kadar ) hastalara anlatılmalıdır. Ancak yeni vakalarda 2-3 ayda ağrı ortadan kalkar. Ağrı ortadan kalktıktan sonra egzersizler yaşam boyu sürdürülmelidir. Aşağıda verilen “pelvik tilt ( eğim ) egzersizleri ” ve “bel arkasının gevşetilme egzersizleri” mekanik bel ağrılarının tedavisinde belirleyicidir. Bu egzersizler, lumbo sakral bölgedeki arka eklemlerin sıkışmasını azaltarak tedaviyi sağlar. Bu egzersizler evrimini tamamlayamamış lumbo- sakral bölgenin artmış açısını azaltmayı amaçlamaktadır. Belde ağrı çoksa “pelvik tilt egzersizleri” “belin gevşetilme egzersizleri” nden sonraya alınmalıdır. Aksi durumda hastada ağrı artması ile karşılaşılır.
PELVİK DÖNDÜRME ( TILT ) EGZERSİZLERİ :
Hasta düz ve yumuşak bir yüzey üzerine sırt üstü yatırılır. Kişi kendi yatağında da yapabilir. Dizler ve kalçalar bükülü duruma getirilir, ayak tabanları yer üzerine düz olarak temas eder. Başın altında ince bir yastık bulunur. Hastanın belini yere değecek şekilde bastırması öğretilir. Bu hareket kombine bir kas çalışması ile yani karın kaslarının ve gluteal kasların birlikte çalışması ile yapılır. Bu esnada hastanın bir eli belin altında tutularak, elin üzerinde bel basıncının hissedilmesi öğrenmeyi kolaylaştırır. Yukarda belirttiğimiz gibi, belde çok ağrı varsa, bu egzersiz aşağıdaki egzersizden sonra yapılmalıdır ( Şekil 8 ).
BELİN GEVŞETİLME EGZERSİZLERİ :
Eğer belde sertlik varsa veya başka deyimle lomber omurga yumuşak değilse, bu durum bel omurgasının öne bükülmesini engeller. Belin arkasındaki sertleşmiş dokuların yumuşatılarak uzamış duruma getirilmesi, belin ve pelvisin öne doğru bükülmesi ile sağlanır. Bu pozisyon anne rahmindeki belin duruş pozisyondur. Bu pozisyonu elde etmek için hasta, ellerini diz önünden veya arkasından tutarak, dizlerini göğse doğru yaklaştırır. Bu durum sağlandığında hasta, belinin arkasının uzadığını ve ağrısının azaldığını fark eder. Bu durumun, hastanın hoşuna giden bir pozisyon olup olmadığı kendisine açık olarak sorulur. “ Bu pozisyon ağrımı azaltıyor, hoşuma gidiyor “ şeklinde hasta tarafından ifade ediliyor ise, arzu edilen tedavinin sağlanacağına işarettir ( Şekil 9). Eğer hasta, elde edilen pozisyonun ağrı verdiğini ifade ederse, bu egzersiz verilmemelidir. Zira bu durum, belin arka eklemleri çevresindeki dokuların kısaldığını ve sertleştiğini gösterir. Bu koşulda ara tedaviler denenmelidir. Yardımcı tedavi olarak, fizik tedavi araçları, medikal tedavi ve lumbal-support korse uygulanabilir. Bu egzersizler sabah akşam, hasta rahatlayıncaya kadar tekrarlanır. Egzersiz sayısı hastaya göre değişir. Hastaların rahat ettikleri sayıda egzersizleri(sabah-akşam 30 defa) yaşam boyu devam ettirmeleri gerekir. Bu şekilde belin gerilerek gevşetilmesi egzersizinin bir modifikasyonu “ yoga pozisyonu” dur. Yoga pozisyonunda; hasta her iki dizini bükülü pozisyonda tutarak oturur ve dizler yeterli şekilde birbirinden ayrılarak gövdenin aşağı doğru, ayrılmış dizler arasından öne eğilmesi sağlanır. Bundan sonra baş ayaklara doğru eğdirilir. Ayaklar eller tarafından yakalanabilir. Bu esnada dirsekler bacakların arasında olmalıdır ve kollar belin gevşetilmesine yardımcı olmalıdır. Bu egzersiz de öncekine göre ( dizler göğse) daha fazla gevşeme hareketi oluşturabilir. Bu bakımdan daha dikkatli izlenmeli ve daha yavaş arttırılmalıdır. Mekanik bel ağrılarını önlemek için, bel bölgesindeki arka eklemlerin sıkışmasını önleyici tedbirler alınmalıdır. Zorunlu olmadıkça öne eğilmeler, önden ağırlık kaldırmalardan kaçınılmalı, zorunlu durumlarda ağırlığın vücuda yakın ve çökerek kaldırılmasına dikkat edilmelidir. Öne eğilmelerde olabildiğince ellerden destek alınmalıdır.
ÖRNEK OLGU : 26 yaşında, erkek, 2,5 yıldır belinde şiddetli ağrı. 14 yaşından beri ayakta durma pozisyonda eğilerek vurmalı çalgıyı profesyonel düzeyde kullanıyor. Muayenede; bel çukurluğu aşırı artmış ve basınçla belde ağrı oluşuyor. Ağrı, belin ve pelvisin öne bükülmesini sağlayan “ belin arka eklemlerinin gevşetilmesi egzersizi” (Şekil 10-B) ile belirgin azalıyor. Hasta bu egzersizi günde iki öğün ikişer defa ile başlayıp, 30’ar defaya çıkıp devam ettikten bir ay sonra günlük yaşamda rahat edecek duruma gelmiştir. Bel bölgesinin yan filminde bel çukurluğunun aşırı artışı ( Şekil 10-A) ve egzersiz esnasında yapılan filmde (Şekil 10–C ) bel çukurluğunun azalması ile arka eklemlerin basıncının azalması açıkça görülüyor.
Kaynaklar:
1-Benton M. J.Vertebrate Palaeontology / Chapman &HALL, London, 2. edition,1997
2-Callıet R.Low back pain syndrome/ F.A.Davis,Phıladelphia,7.printing,1976
3-Demirsoy A Yaşamın Temel Kuralları, Omurgalılar, Meteksan A.Ş. Ankara, cilt- III,
kısım-II, 4. baskı,1998
4-Gould S.J. Darwin ve Sonrası ( Çev.C.Temürcü),TÜBİTAK,ANKARA,3.Basım,2002
5-Kiler E. İskeletimizin Evrimi, Bilim ve Ütopya, 68: 34-35,2000
Şekil 1: A- Ayakta duran maymun ve insan iskeleti.
Maymun ayakta durabilmek için
kalça ve dizlerini bükmekte, ellerinden
destek almaktadır. Maymunda bel çukurluğu oluşumu gerekmez.
B- Ayakta duran insanda kalça ve diz bükülü olmadığından
bel çukurluğu oluşumu gereklidir.

Şekil 2: Postürün bebeklikten itibaren gelişimi,
A-Anne rahmindeki omurganın dışa doğru çıkıntısı (kifoz)
B-Başın yer çekimini yenmesi ile boyundaki lordozun
gelişmesi .
C-D : Ayakta durmada bel çukurluğunun oluşumu

Şekil 3:Omurganın ön ve arka segmentleri
A-yan görüntüde yük taşıyan ön segment.
Arkada yönlendirici arka eklemler:
Bu eklemler yük taşımaya uygun değil
B-Omurları ayıran diskin içindeki kuvvetler.
C-Omurgayı yönlendiren arka eklemler

Şekil 4: Postürü oluşturan omurga eğrilikleri yardımı ile, insan güç sarf etmeden bağların oluşturduğu denge ile ayakta durur. Çok seyrek olarak baldır kasının çok az enerji sarfıyla kasılması gerekebilir.

Şekil 5: Lumbo sakral açının(LSA) oluşması:
Bu açının yatay kenarı yere paralel iken,
hipotenusu, sakrumun üst sınırı tarafından
oluşturulur.

Şekil 6: Arka eklem ilişkilerinin değişimleri.
A-Normal lumbo sakral açı( LSA) ve bozulmamış bir disk.
B-LSA nın artması sonucu arka eklemlerde basıncın
artması,fasetlerin kapanması ve mekanik bel ağrısının
ortaya çıkması.

Şekil 7: Lumbo sakral açının(LSA) artması sonucu sinir kökünün sıkışması.

Şekil 8: Pelvisin döndürme ( tilt) egzersizi sırt üstü
yatar durumda yapılır:
A-kalçalar ve dizler bükülü iken sırt üstü yatılır.
B- Bel bölgesi yere doğru bastırılır. Belin arkasına konan el
basıncı hisseder.
C-Lomber omurga yere sıkı bir şekilde
yapışık olarak tutulurken kalçalar yerden
yukarıya doğru kaldırılır böylece
belin düzlüğü muhafaza edilirken pelvisin dönmesi sağlanmış olur.

Şekil 9: Belin arka eklemlerinin gevşetilmesi egzersizi:
Hasta sırt üstü yatar pozisyonda iken
dizlerin ellerle tutularak başa doğru çekilmesi
aka eklemleri gevşetir. Mekanik bel ağrısının
tedavisinde ve önlenmesinde uygulanan en etkili
egzersizdir.

Şekil 10 – A Şekil 10 –B Şekil 10- C
Şekil 10-A: Aşırı bel ağrısı olan hastanın ayakta iken
bel filminde lumbo-sakral açı ( LSA ) 66 derece.
Şekil 10-B: Bel gevşetme pozisyonunda
hastanın ağrısı tamamen geçmektedir.
Şekil 10-C: Üç ay sonraki kontrolde: Bel gevşetme egzersizi pozisyonunda yan grafide arka
eklemler tamamen gevşemiş, ağrı tamamen ortadan kalkmıştır.
Lumbo-sakral açı (LSA) 22 dereceye düşmüştür. Hasta, bel gevşetme
egzersizlerini her gün sürdürerek ağrısız günlük yaşamına devam etmektedir.